Hesabım
    İskelet Anahtar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    İskelet Anahtar

    Geçmişin İskeletleri

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Ne kadar masum ve sade hayatlar yaşıyor olsak da geçmiş sözcüğü bizleri her zaman birazcık korkutur. Çünkü herkesin şimdiki zamanda pişmanlık duyduğu küçük veya büyük hatıraları vardır. Bunlar zamanla beynimizin kullanılmayan bir köşesine itilirler. Pişmanlıklarımızın ortaya çıkması geçmişimizi ne sıklıkla düşündüğümüzle doğru orantılıdır. Eğer devamlı geçmişimizi düşünürsek zamanla onu değiştirebildiğimizi de fark ederiz. Onu olmasını istediğimiz gibi şekillendiririz, kötü anılardan kurtuluruz. En sonunda da belki de hiç yaşamadığımız olaylara sığınır, garip inançlar edinir kendimize acı çektirir dururuz.

    İskelet Anahtar (2005), konusu ile daha önce benzerleri ile karşılaşmadığımız bir film değil. Odalarında hala geçmişin izlerini taşıyan, eski sahiplerine sadık bir ev ve eve hastabakıcı veya mürebbiye olarak gelen araştırmacı ruhlu kadın hikayelerine oldukça aşinayız. Henry James'in The Turn of The Screw isimli romanından uyarlanan The Innocents (1961) ve Presence of Mind (1999) bu konu üzerine çekilmiş en başarılı filmler.

    Bu filmlerde de olduğu gibi, kahramanın hem kendi, hem de içinde bulunduğu mekanın geçmişi ile yüzleşme zorunluluğu, seyirciye bilinçaltını çağrıştıran bir durum. Konu, mekanın eskiliği, evin karmaşık iç yapısı gibi görsel ögelerle birleştirilebilir ve daha önceki örneklerde olduğu gibi seyirciye muhteşem bir bilinçaltı metaforu yaşatılabilir potansiyelde... Ancak İskelet Anahtar'ın çok iyi kullanılabilecek olan bu özellikleri vurguladığı pek söylenemez.

    Halka ve Halka 2 gibi filmlerden hatırladığımız senarist Ehren Kruger, film boyunca olan biten her şeyi baş karakterin gözünden aktarıyor. Olayları daha geniş bir açıdan seyirciye göstermek yerine, hep baş karakterin yakınında durmayı tercih ediyor. Bu da belki seyircinin bu gizemli hikayeyi kahramanla beraber yavaş yavaş çözmesini, sürprizlerle karşılaşmasını sağlıyor. Filmin temposu, süresi boyunca hiç düşmüyor. Fakat evin kendi geçmişini ayakta tutmaya çalışan bir beynin cisimleşmiş hali olabileceği vurgulanamaz hale getiriyor. İskelet Anahtar seyircinin heyecanını kaybetmemesini sağlamaya çalışırken, çok iyi kullanılabilecek görsel detayları ve hikayenin psikanalitik derinliğini görmezden geliyor.

    Film, baş karakterin hem kendisini, hem de etrafını saran olaylar dizisi içinde yaşadığı çatışmaları perdeye yansıtmakta da pek başarılı değil. Caroline, babasının ölümünü kabullenemeyen ve yardımına koştuğu her hastada onu kurtardığını düşleyen bir kadın. Bu haliyle her odasında geçmişin izlerini taşıyan evden pekte farkı yok. Bu benzerlik sonucunda ev ve Caroline'ın aralarında sıkı bir bağ kurulacağını beklememek elde değil. Ancak Caroline, film boyunca eve karşı, meraktan öte bir ilgi beslemiyor. Belki de bir hastabakıcı olarak, modern tıpa olan inancı, evin batıl inançlarla süslü ruhani havasından onu uzak tutuyor. Fakat senaryonun gelişimi ve Caroline'ın kişisel değişimi ev ve Caroline arasında daha en başından içli dışlı bir ilişki kurulması gerektiğini gösteriyor.

    İskelet Anahtar'ın, görsel olarak seyirciye yepyeni bir anlatım sunduğu da söylenemez. Ancak son zamanlarda sinemalarımızda görmeye alıştığımız gibi, kendi kendini doğrulamaya çalışan gerilim filmlerinin gittiği yoldan gitmeyi tercih etmeyen bir film. Aklın gücünü savunmak yerine, efsanelere sığınmayı seçen bir hikayeye sahip. Bu da onu benzerlerinden ayıran bir özellik. Görsel olarak esrarengiz bir atmosfer yaratan ve bunu süresi boyunca koruyarak seyircisini koltuğunda hafif bir ürperti içinde oturtmayı başaran bir film.

    Kate Hudson ve John Hurt'ün başarılı performansları da filmin temposunu sürekli ayakta tutan başka bir öğe. Geçirdiği felç sonucunda yatağa bağımlı yaşayan Ben karakterinde, John Hurt film boyunca birkaç kelimeden başka diyaloga sahip olmamasına rağmen inanılmaz bir oyunculuk sergiliyor. Neredeyse gözleriyle konuşuyor. Kate Hudson, Caroline karakterinin yaşam tarzına ve sahip olduğu geçmişe fiziksel olarak oturan bir oyuncu ve karakteri canlandırmada da oldukça başarılı. Ancak yönetmen Iain Softley'nin kamerası ile senaryoyu besleyebilecek birçok fırsatı kaçırıp, sürekli filmle alakası olmayan durumlarda Kate Hudson'ın fiziksel özelliklerine vurgu yapması gülmeden geçilemeyecek bir durum.

    İskelet Anahtar, gerilim dozu yüksek, sıkılmadan izlenebilecek hareketli bir film. Ancak maalesef senaryo olarak hikayenin karşısına çıkardığı birçok fırsatı geri tepiyor. Ve hareketliliği korumak uğruna önüne çıkan birçok kapıyı açmadan kapalı bırakıyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top