Hesabım
    Tatil Kitabi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Tatil Kitabi

    Tatil Kitabı

    Yazar: Ali Ercivan

    27. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Yarışma bölümünden galip çıkan Tatil Kitabı, yapım koşulları açısından özel bir film. Türkiye'de ilk kez, bir sinema kulübü (Boğaziçi Mithat Alam Film Merkezi) ile bir sinema dergisinin (Altyazı) ortak çabalarıyla gerçekleştirilmiş olan filmin yönetmeni Seyfi Teoman da bir Boğaziçi mezunu ve eski Altyazı çalışanı.

    Festival'de gösterilen bir diğer yerli yapım olan Gitmek gibi, Tatil Kitabı da Rotterdam Film Festivali bünyesindeki Hubert Bals fonunun desteğiyle gerçekleştirildi. İlk gösterimi de geçtiğimiz Şubat ayında, Berlin Film Festivali'nin Forum bölümünde yapıldı. Güncel festival trendlerini iyi analiz etmiş ve kendini yerelle sınırlandırmayıp evrensel bir hedef seçmiş karşımızdaki yapım.

    Bu yılki İstanbul Film Festivali bünyesinde üstüste izlediğim bazı filmlerde karşıma çıkan ortak yaklaşım, ana akım sinema dışında giderek klasik dramatik yapıya sırt dönmenin yaygınlaştığını gösteriyor. Bunun yerine, gündelik yaşamı en yalın haliyle (kimi zaman belgesele varan bir gerçekçilikle) perdeye yansıtma çabasının çok filmde karşımıza çıktığı görülüyor. Tatil Kitabı da birçok açıdan bu eğilimin bir parçası.

    Silifke'de, yaz tatilinde olduğu dönemde ilkokul öğrencisi Ali'nin çevresinde gelişen durumları anlatıyor film. Ali'nin tatil kitabını, otoriter babasını, sırf babası istiyor diye asker olmak istemeyen abisini, zamanında okumaya büyük şehre gitmiş ama sonunda memleketine dönüp eskiden küçümsediği aile mesleğini sürdürmeye başlamış amcasını.

    Tatil Kitabı'nı, işin estetik kısmına fazlaca odaklanmış olan Reha Erdem'in Beş Vakit'ine benzetmek doğru olmaz kanımca. Yüzeyde benzer temaları ele alır gözükseler de, Seyfi Teoman'ın filmi çok daha gerçekçi. En azından bu filmdeki kasaba yaşamının veya karakterlerin, Beş Vakit'te olduğu kadar yabancı gözükmedikleri gerçek. Yönetmen, kendi hayatından da aşina olduğu bir çevreyi, doğal bir şekilde aktarıyor perdeye. Filme senaryo danışmanlığı yapan Barış Bardakçı'nın da kısa öykülerindeki o naif, mütevazı, sıcak dokunuşu bulmak mümkün filmde. İlle bir benzetme yapmak gerekse, Mayıs Sıkıntısı'nda, cebinde yumurta taşıyan küçük çocuğu izlediğimiz yan öyküyü daha çok hatırlatıyor bu film.

    Ali, abisi, amcası ve babasından oluşan dört ana erkek karakterin, aslında aynı adamın dört ayrı evresi gibi işlenmiş olması da hem seyirciye rahatlıkla geçen hem de filmi zenginleştiren bir detay. Filmin derdini açıklayan da bu döngü zaten. Babasının gözüne girmeye çalışan bir küçük çocuk büyüdükçe taşranın o hiçbir yere varmayan durağanlığından bıkıyor ve hayatını babasının seçtiği mesleği yaparak geçirmek istemiyor. Büyük şehre kaçıp şansını deniyor ama sonunda tutunamayıp baba ocağına geri dönüyor ve mecburen aile mesleğini devralıyor. Kendi gerçekleştiremediği hayali yeğenlerinin gerçekleştirmesi için hevesleniyor belki önce ama yıllar geçtikçe, aynı babası gibi bir adama dönüşmüş olarak ölüyor. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da çok erkeğin özdeşleşebileceği bir öykü bu.

    Ancak, bütün bu meziyetlerine rağmen, Tatil Kitabı'nda tam olarak mayası tutmamış bazı noktalar bulunduğunu da düşünüyorum. Bunları benim gözümde iyice belirginleştiren ise, festivalde hemen ertesi gün izlediğim bir bağımsız Amerikan filmi Küçük Çırak (Chop Shop) oldu.

    Küçük Çırak, küçük yaşında bir oto tamircisinde çalışan, ablasıyla kendi işlerini kurabilmek hayaliyle yeri geldiğinde hırsızlık yapıp yeri geldiğinde korsan porno DVD'leri satan bir Latin Amerikalı çocuğun öyküsünü anlatıyor. Aynı şekilde, klasik dramatik yapılı bir film olmamayı seçmiş, belgesel tadında bir üslupla bu çocuğun gündelik yaşam savaşını anlatmaya soyunmuş. Tatil Kitabı ile üslupları şüphesiz çok farklı ama küçük bir çocuğun belli bir süreç boyunca gündelik yaşamını anlatıyor olmak ortak paydasında buluşuyorlar yine de. Fakat Küçük Çırak ne kadar dolu, "hareketli" bir filmse; Tatil Kitabı'nda da neredeyse hiç olay yok.

    Küçük Çırak'ın ana karakterini tanıtması mesela, sadece bir dakika kadar sürüyor filmin başında. Tek bir açılış sekansında anlıyoruz o çocukla ilgili temel her şeyi. İşte o gerçek anlamda sinemasal bir anlatı demek.

    Tatil Kitabı ise, yaklaşık ilk 45 dakikası boyunca sadece küçük Ali'nin gözünden çevresindeki yaşamı seyrettiriyor bize. Bunun, olay veya dramatik yapı içermeyen bir film olduğunu kabulleniyor ve keyifli detaylara kaptırmaya başlıyoruz kendimizi. Ama tam o sırada bir olay gerçekleşiyor ve geri kalan 45 dakika boyunca, babanın rahatsızlanmasıyla başlayan gelişmelere odaklanıyor film. Ve o zaman anlıyoruz ki, filmin ilk yarısı aslında karakterleri tanımamız için bir girişten fazlası değilmiş. Hem de bayağı uzun ve seyircisini kaçırma riski taşıyan bir giriş. Film aslında bize ufak da olsa bir hikaye anlatacakmış. O zaman filmde bir denge sorunu baş gösteriyor kanımca.

    Sadece bundan ibaret değil sıkıntım. Bilgi vermeye yönelik diyalogların yapaylığı ve kamera kullanımı gibi başka takıldıklarım da var. Film bütçe sıkıntısı nedeniyle oldukça durağan bir kamera kullanımına sahip. Ele alınan taşra yaşamının durağanlığıyla birleşince, bir üsluba dönüştürüyor yönetmen bunu. Buraya kadar sorun yok. Ama filmin açılışında arka arkaya sıralanan üç plandan itibaren, netlik derinliğiyle oynanırken veya uzun bir sabit planda tarlaya giden köylüleri izlerken, yönetmen aslında kameranın varlığını seyirciye olabildiğince belli ediyor. Demek istediğim, mizansenler yine ne kadar doğal ritmindeyse, onların kameraya alınış şekillerindeki hesaplılığın ister istemez araya girdiği, yabancılaştırdığı. Böyle bir filmin bu etkiyi gerektirdiğini de hiç sanmıyorum.

    Uzun lafın kısası, fazla festival (özellikle de Avrupa festivalleri) hedefli bir film Tatil Kitabı. Sezonun muhakkak kalbur üstü yerli yapımlarından. Şahsen sıkılmadan ve yer yer keyif alarak da izledim. Ali'yi canlandıran küçük oyuncu Tayfun Günay'a da bayıldım. Sıkıntılarım çoğunlukla filmin estetiğinden kaynaklanıyor sanırım. Yoksa karakterler ve filmin içindeki küçük öyküler gerçekçi ve yerel. Filmin sinema dili Türk seyircisine ne kadar uzak gelecekse, içeriği de o kadar yakın gelebilir.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    • Göztepe
      Güzel filmdi yönetmen Seyfi Teoman'ın ilk filmi Mersin'in Silifke ilçesinde çekilmiş bir film. Filmde sade anlatım dili dikkat çeker bir ailenin bir yaz boyunca başına gelen şeyleri irdeler 10 puanlık bir film olmasada boş bir filmde değil.
    Back to Top