Hesabım
    El Royale'de Zor Zamanlar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    El Royale'de Zor Zamanlar

    Zeki, çevik, ahlaksız!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Beyazperdeye yakışır renkli, heyecanlı ve hem gözünüzü hem kulaklarınızı da mest eden bir dönem filmi seyretmeyi özlediniz mi? Buyrun o zaman sizi Drew Goddard imzalı El Royale'de Zor Zamanlar (Bad Times At the El Royal Hotel) filmine doğru alalım…

    Sinema-televizyon dünyasına 2000’lerin başında Buffy, the Vampire Slayer dizisinin senaristlerinden biri olarak giren, akabinde spin-off Angel, Alias gibi dizilerin senaristliği ile kariyer basamaklarını tırmanan Drew Goddard’ın ismi, 2011 tarihli muazzam gerilim Dehşet Kapanı (The Cabin in the Wood) filmiyle daha geniş kitlelere yayıldı. Bu zaman aralığında Marslı (ki en iyi uyarlama dalında Oscar adaylığı var),  Dünya Savaşı Z gibi gişe hitlerinin senaryolarına imza atan çok yönlü sinemacı Goddard yönetmenlik koltuğuna nihayet El Royale'de Zor Zamanlar filmiyle geri oturdu! Orijinal senaryosu da Goddard’a ait olan yapım,  tam bir yönetmen şöleni aslında!

    Cabin In The Woods filminde 5 genci ormanın ortasında gizemli ve tehlikeli olduğu bariz bir kulubeye hapseden Goddard,  bu sefer birbirini hiç tanımayan 7 yabancıyı (biri California diğeri Nevada olan) iki eyalettle ortadan bölünmüş El Royale Oteli*’nde bir geceye adeta kitliyor. İnsan doğası bilmediğinden çekinir, ürker, korkar ve hayatta kalma mekanizmalarını harekete geçirerek gardını alır. Goddard, tanımadığınız insanlarla, tanımadığınız bir dört duvar arasına sıkışmış olma psikolojisini sıradışı bir otel hikayesine oldukça başarılı biçimde giydiriyor. Yaşlıca 1 rahip, siyahi 1 caz şarkıcısı, çenebaz 1 beyaz eşya satıcısı, hippi görünümlü 1 kadın ve otelin sorumlusu Miles ile başlayan hikayede önce El Royal otelinin sırları bir bir ifşa oluyor, akabinde de farklı kimliklerinin arkasına saklanan otel müşterileri.

    Her bir odada kalan otel müşterisinin hikayesi hızlı epizodlarla akarken, film senaryo etkeninin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlıyor adeta. Goddard filmin karakter diyaloglarına gizlediği ufak alt metinlerle de -aslında hikayenin dönemini düşünürsek cesur denilebilecek- dini sorgulamalara da soyunuyor… Cinayet, soygun, röntgencilik ve şantaj gibi her türlü ‘ahlaksızlığın’ döndüğü bu otel hikayesinde, dini referansların da içinin boşaltıldığı bir çözülmeye gidiyor hikaye. Bunları bulup çıkartmak da seyirciye kalmış…   

    Filmin çekirdek kadroyu oluşturan ana karakterlerini ilk bir buçuk saat hiç dinmeyen bir merak duygusu ile takip ediyoruz: Jeff Bridges (Rahip Flynn),  Laramie Seymour Sullivan (Jon Hamm), Cynthia Erivo (Darlene Sweet), Dakota Johnson (Emily Summerspring) ve   Lewis Pullman (Miles) her biri rolünün gereği dengeli ve birbirini basmayan bir oyunculuk ortaya koyarken, iki büyük değişim de gözden kaçmıyor biri en masum karakter, şarkıcı Darlene ve de otelin tek görevlisi olan Miles. Filmin son bölümünde ortaya çıkan Billy Lee (Chris Hemsworth) ise hikaye akışını bir anda allak bullak ederken, görkemli finale de seyirciyi hazırlıyor.

    Filmin 1970’lerde geçen hikayesiyle nefis bir dönem atmosferine de imza atılmış;

    Michael Diner (ki Cabin In the Woods’ta da aynı isme rastlıyoruz ) ve Lisa Van Velden’in başını çektiği sanat yönetimi ekibi her açıdan kusursuz çalışmış. Kendinizi çok rahatlıkla El Royal’in bir otel müşterisi gibi hissediyorsunuz.  Filmin orijinal müziklerine Oscarlı müzisyen Michael Giacchino’nun imza attığını eklemeden geçmeyelim; Darlene Sweet’in seslendirdiği parçaların düzenlenmesi ve filme yedirilmesinde neredeyse 20 kişilik başlı başına bir müzik ekibi görev alıyor. Soundtrack albümünü dört gözle beklediğimiz bir film daha geldi arşive. 

    Göreceli olarak 141 dakikalık süresi kağıt üzerinde uzunca gibi görünse de Drew Goddard’ın hikayesini sündürmeden, bu vakti iyi kullandığını belirterek, filmin bu ayın vizyonunda en keyifli alternatiflerden biri olduğunu ifade edelim. İyi seyirler!

    twitter.com/duygukocabayli  

    *Filmin ana merkezi El Royale Oteli aslında gerçek bir mekana dayanıyor: bir zamanlar Frank Sinatra’nın sahiplerinden biri olduğu meşhur “Cal Neva Resort and Casino” filmdeki El Royal’e ilham kaynağı olan mekan. Öte yandan şu an Los Angeles’ta El Royal Otel isimli bir otelin işletildiğini de dipnotlara ekleyelim.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    • Utku K
      Quentine Tarantino filmlerinin havasında, sıradışı, etkileyici, akıcı, süprizlerle dolu, çok iyi bir film
    Back to Top