Hesabım
    Gölgeler İçinde
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Gölgeler İçinde

    Alayına isyan!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Eleştiri mecburi spoiler (sürprizbozan) içermektedir.

    Yaklaşık 10 yıl önce Jale Arıkan’ın muazzam oyunculuğunu konuşturduğu Zerre (2012) filminin yönetmen ve senaristi olarak adını daha geniş kitlelere duyuran Erdem Tepegöz’ün 2018 yılında çekimlerini tamamladığı Gölgeler İçinde filmi, nihayet vizyonda görücüye çıkıyor. Alphan Eşeli, Ramin Matin, Barış Pirhasan, Melisa Önel ile ortak projeleri olan Kıyıdakiler (2016)’den sonra ikinci uzun metrajında Tepegöz, büyük bir risk alarak kamerasını oldukça distopik bir bilimkurguya çeviriyor.

    Maden işçilerini yakın kadraja alan bir yapım gibi başlıyor Gölgeler İçinde. Birkaç sahne sonra gelen kaza anı ve fabrika içi görüntülerle yavaş yavaş distopya evrenine seyirciler olarak biz de dahil oluyoruz. Aslında çoktan terk edildiği için işlevselliği tartışılır bir mekanda, insani olmayan koşullarda çok normalmiş gibi sürekli çalışan, korkunç barakalarda yatıp kalkan ve ‘tesisin’ devasalığına rağmen kendi departmanı dışında pek de başka kimseyi görmeyen işçilerin çalışma-yemek-uykudan ibaret tek düze hayatlarına tanık oluyoruz. Tabii bu distopik bir evren olduğundan onların hayat zannettiği şey bizim açımızdan kabus, hatta daha bile ötesi. Bir nevi cehennem tasviri. Ama bu insanlar açısından, kesintisiz akan su büyük bir lütuf!

    Her taraftan sonu gelmeyen kabloların sarktığı ve adım başı yeşil ışığı yanıp sönen güvenlik kameraları ile donatılmış bu evren George Orwell’a bile seviye atlatıp, neredeyse Auschwitz’e selam gönderecek bir çıtaya sahip. Tüm bu boğucu tasvir içinde senaryo, adını asla bilmediğimiz ve öğrenemediğimiz –çünkü muhtemelen adı yok- bir işçiye odaklanıyor. Düzenin parçası olmayı, dikkat çekmemeyi çırağına öğütlerken bir anda kendisi sistemin yanlış bir dişlisinden etkilenince sorular sormaya başlayan bu adam, mağdurken ihanetle suçlanır hale geliyor. Çoktan kanıksamış halde parçası olduğu fabrikayı sorgulamaya başlayınca da, yani sisteme ilk çomağı sokunca, işler tepetaklak tersine dönüyor pek tabii…

    Erdem Tepegöz kesinlikle sıradan bir hikaye anlatmıyor; distopik bir bilimkurgu evreni yaratması da boşuna değil. Bu zamanlar ötesi ve mekanlar üstü anlatı tamamen bir alegori. Evren, yaratılış, dinler ve Tanrı inancı ekseninde bildiğimiz ya da bildiğimizi zannettiğimiz tüm düzeneklere semboller üzerinden bir bakış Gölgeler İçinde filmi.

    Her gün sorgulamaksızın gidip geldiğimiz işler için yaratıldığımızı zannederek, haftalık ya da aylık aldığımız ‘tayınlara’ eyvallah diyerek yaşadığımız düzen içerisinde, ekibin düzgün bir parçası olmayı ve sessimizi çıkarmamayı çoktan kabul etmedik mi? Gelmiş geçmiş tüm Tanrılar yeri ayağımızın altından kaydırıp bir bir cezalandırmadı mı bizi isyan ettiğimizde ya da en azından “Kimim ben, neler oluyor?” dediğimizde? İlk soru sorana “Sen sus!” denmedi mi? Oysa arkasında kim olduğunu bilmediğimiz sürece, bizi izleyen gözün sahte merceği bile yeter içimize o bilindik korkuyu salmaya. Beni tanıdılar, sen kaç!

    Hatta tüm fabrikayı, önceden mükemmel kurulmuş ve kendi haline bırakılmış saat düzeneğini esas olan deizme kadar genişletebiliriz. Bu senaryo katmanlarını okumanın sonu yok. Bence Tepegöz’ün de seyircinin zihninde yapmak istediği temel anlamda bu.

    Erdem Tepegöz’ün kurguladığı sinema evreni ve anlatısı, dünya sineması açısından tanıdık olmakla birlikte, yerli sinemamızda tür ve biçem olarak da pek örneği olmayan bir iş. Alegorik anlatılar, hele ki yaratılış sorgulaması gibi, on senede birkaç kere gelir ya da gelmez bu coğrafyada. Bu anlamda Hayk Kirakosyan’ın ödüllü görüntü yönetmenliği, Armen Ghazaryan’ın titiz sanat yönetimi ile birleşince yıkıntı estetiğini zor ulaşılır bir çıtaya taşımış. Benzer biçimde filmin Greg Dombrowski tarafından düzenlenen müzikleri ve gerilimi iyi dengeleyen ses kurgusu, Gürcistan’ın bir kasabasında yer alan bu maden tesisini başlı başına bir karaktere dönüştürmüş.

    Öte yandan batı yakasının yapımlarında Orta Doğulu karakter olarak zihinlerde yer eden Numan Acar başrolde filmi elinden geldiğince sırtlıyor. Bedensel metamorfozun zihinsel dönüşüme eşlik etmesinde belki bir nebze daha delilik derinliği olabilirdi; o da yönetmenin tercihi diyelim. ‘Tamirci’ karakterinde ise Vedat Erincin bana çaresiz bir Gepotto usta gibi geldi. Elinde çok oyuncak var, belki ayrıcalıklı bile ama iş düzenin arka planını çözmeye gelince o da biçare...

    Uzun lafın kısası geçen sene ödüllerle döndüğü Antalya ve Boğaziçi film festivallerinin yeni sezonları kapıdayken, Gölgeler İçinde kalabalık bir vizyon haftasında kendisine ancak yer açabiliyor. Teknik açıdan layığını mutlaka perdede seyredilince bulacak bu yapımı, es geçmeyin ve sorgulamalara devam edin derim.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top