Hesabım
    Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?

    "Biz Bu Ateş Böceklerini Görmüştük"

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    1999 yılında sahnelenmeye başlanan, Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkan ve Demet Akbağ’ın performansıyla da akıllarda yer eden “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” adlı tiyatro oyunu, o zaman verilen bilgilere göre 250 civarı tekrar yapmış ve tiyatroda 1 milyon insan tarafından izlenmişti. Erdoğan’ın o zamanlar meşhur olan ve ülkeye farklı bir mizah anlayışı getirdiği çalışmalarının en başarılılarından olan oyun, Andaç Haznedaroğlu yönetmenliğinde, Ecem Erkek, Engin Alkan, Devrim Yakut, Merve Dizdar, Ushan Çakır, Bülent Çolak, Ahmet Rıfat ŞungarAtakan Çelik ve Fatih Özkan’dan oluşan oyuncu kadrosuyla Netflix için çekildi. Tiyatro oyunundan senaryo anlamında bir farkı olmayan film, bazı şaheserlerin dokunulmaması gerektiğini düşünmemizi sağlıyor. Nedenlerine geçelim…

    Film, en başta, Gülseren karakteriyle röportaj yapan sunucunun Youtube’a içerik üretmesiyle modern ve yenilikçi bir uyarlama olacak hissi vermesine rağmen, bu detaydan başka herhangi bir yenilik sunmuyor ve ezbere bildiğimiz tiyatro oyununu, bir de başka oyuncularla sinema formatında izlemek gibi dar bir merak unsuruyla sınırlıyor. Bu noktada, daha önce tiyatro oyununu hiç izlememiş ve yıllarca kullanılan diyalogları hiç duymamış insanların avantajlı olduğunu ama eski izleyicilerin bir o kadar dezavantajlı olduğunu söylemek gerekiyor. Yine, oyuna vakıf olan izleyiciler için hikayenin fazlaca eskidiğini, belki de yıllarca çok dillendirildiği için heyecanını yitirdiğini söyleyelim. Ancak, Yılmaz Erdoğan’ın 10 yılı aşkın süredir sinema versiyonunu yapmak istediğini ve bu sayede daha çok kişiye ulaşmayı hedeflediğini biliyoruz, bu açıdan da amacına ulaşacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dönemsel olarak hikayeye yansıyan eski Türkiye panoramasının da belki yeni nesillere aktarımından dolayı Erdoğan amacına ulaşır ve bundan dolayı son derece memnun olabilir.

    Yeni izleyiciler için içerik/biçim nasıl bir etki bırakabilir noktasından bakacak olursak; Göze ilk çarpan ayrıntı, hem süre, hem duygusal ton olarak fazla müzik kullanımının olması. Adeta bir yerli dizi bölümü gibi, neredeyse her sahnede yüksek volümlü bir müzik kullanımı var ve bu, yer yer konsantrasyon kaybına neden olabiliyor. Oyuncuların, belki de tiyatro oyununun etkisiyle sürekli teatral bir tonla oynaması da yine dikkat çekici bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunlara, geçişlerdeki sıkıntılar ve inandırıcılık sorunu da eklenince filmin gücü epey zayıflıyor. Elbette burada biraz seyirciye de iş düşüyor. Bu paragrafta bahsettiğimiz sıkıntılara, harika bir tiyatro eserini sinemaya uyarlarken, onun etkisi altında kalmak ve orijinaline zarar vermeme düşüncesi yatıyor olabilir. Bunu bir noktaya kadar anlamak mümkün ama bu baskıyı hissetmek ve izleyiciye hissettirmek yerine, oyundan uyarlanan ama tamamen yenilikçi olabilen bir anlatı benimsenseydi sorunların büyük bir çoğunluğu kesinlikle ortadan kalkardı. Seyirci, bu noktada, filmin tiyatro uyarlaması olduğundan yola çıkarak ve bu sorunları benimseyerek odağını kurarsa hikayenin içine girerek filmden keyifle ayrılabilir ama bir hayli uzun olan bazı sahneler biraz bunu engelliyor. Kısacası, oyunun altında ezilmemek için onu neredeyse kopyalayan ve bunu yaparken sinemasını eksik kuran bir yapımla karşı karşıyayız.

    Hikayeyi ilk kez izleyecek olanlar için, güzel olan yanlara gelirsek, Erdoğan’ın oyununa göre her ne kadar daha bir “orta yolcu” tavır sergilenmiş olsa ve bazı esprilerle anlam kaybı yaşatmış olsa da Türkiye tarihinin bir bölümü ve dönemin aile içerisinde bile varlığı hissedilen siyasi çatışmaları senaryodan yine nasibini almış. “Kadın olmak ceza mı?” repliği üzerinden yorumlanan olaylar ve görece eğitimli ailenin kadına bakışının bile, en büyük amaç olarak evlenme üzerinden kurulması, filmin ise elbette ki Gülseren karakteri üzerinden bununla dalga geçmesi ve eleştirmesi en olumlu anlara tekabül ediyor. Erdoğan’ın bizler için eskiyen mizahı ve hazır cevap diyalog anlayışı, ilk defa karşılaşacak izleyiciler için ilgi çekici ve keyifli olacaktır. Bir de tabii, duygusal ve melankolik hikayelerin, her ne şartta olursa olsun bağımlısı olan izleyicileri Gülseren’in hikayesi biraz olsun etkilemeyi başaracaktır.

    Oyuncuların performanslarında da az evvel bahsettiğim kararsızlık ve baskı biraz etkili olmuş. Başroldeki bazı oyuncuların, tiyatro için yazılan diyalogları, son yıllarını tiyatro ya da skeçlerden oluşan TV programlarında geçirmelerinin de etkisiyle fazla teatral canlandırmaları, yine bir sinema filmi için bazı anlarda yapmacık sahneler oluşmasına sebebiyet vermiş. Aynı kadro, sinema filmi yerine, oyunun yeni bir versiyonunu tiyatro sahnesinde canlandırsaymış ortaya çok daha başarılı bir sonuç çıkarmış diye düşünmemek elde değil. Yakın zamanda sinema tecrübesi daha çok olan (başta Devrim Yakut) oyuncular ise dengenin kurulmasını sağlayan, daha etkili performanslara imza atmışlar.

    Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?, maalesef orijinal tiyatro oyununun başarısız bir kopyası olmuş diyebilirim. Kattığı yeni ya da yaratıcı herhangi bir yan bulunmamakla birlikte, kopya olduğu için orijinal versiyonun etkili yanlarını da başarıyla kullanamamış. Yukarıda belirttiğim gibi, yeni izleyiciler elbette hikayeden keyif alabilecekleri yanlar bulacaklardır ama bu versiyon, harika olan eserlere, hele ki yeni bir bakış açısı getirilmeyecekse, hiç dokunmamanın daha doğru olacağını hissettirdi.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top