Hesabım
    Evrim
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Evrim

    Odaksız ve karmaşık bir Hollywood eğlenceliği...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Evrim vizyona girmeden önce bilim-kurgu hayranları arasında bir heyecan oluşmaya başlamıştı. Kara Şövalye üçlemesi ile Hollywood’un en değerli yönetmenlerinden birine dönüşmüş olan Christopher Nolan, yeni yetme yazar Jack Paglen’in bir sürü ilginç fikirler ile dolu olduğu söylenen senaryosunu yönetmek istiyordu ilk başta.

    Başka projelerin peşinden gitmeye karar veren Nolan, Evrim’i has görüntü yönetmeni Wally Pfister’in ilk yönetmenlik denemesine dönüştürdü ve filmde yapımcı olarak kalmaya karar verdi. Projeye bağlı olan bu kadar yetenekli isim varken bir de Nolan’ın kendi bilim-kurgu şaheseri Inception’un siber-teknoloji bazlı bir versiyonunu andıran konu, film hakkında heyecan yaratıyordu.

    Fakat Evrim, ABD’de vizyona girdikten sonra hem gişede battı, hem de eleştirmenlerden beklenmedik derecede negatif bir tepki aldı. Açıkçası filmin ilk yarısını izlerken bu kötü eleştirilerin nereden geldiğini anlayamadım. Yapay zeka ve nano-teknolojinin dünyayı değiştirecebileceğine inanan bilim adamı Will Caster (Johnny Depp), aralarında eski bir bilgisayar programcısının da (Kate Mara) bulunduğu anti-teknolojik bir terörist grup tarafından öldürülür. Will’in eşi Evelyn (Rebecca Hall), Will’in bilincini internete aktararak ölümsüz olmasını sağlar.

    Hikayenin bu noktasına kadar yönetmen Pfister, gayet yetişkin ve içgözlemsel bir sert bilim-kurgu havası yakalıyor. Filmin ilk yarısı gayet ağır bir ritm ile ilerliyor ve boş gerilim numaralarına dayanmak yerine prosedürel bir biçimde yapay zeka ve insan ruhu arasındaki değişiklikleri ve paralelleri inceliyor.

    Bu noktada filmin asıl baş kahramanı ve senaryonun duygusal kökünü temsil eden Evelyn’in bilinci bilgisayarda bulunan eşine nasıl içten bir bağ kurabilip kuramayacağını inceliyoruz. Benim gibi aksiyon veya gerilim katılmamış ‘sert’ bilim-kurgu hayranları için çok orijinal olmasa da en azından başarılı bir Alacakaranlık Kuşağı veya Outer Limits bölümüne benzeyen bir his yakalıyor Pfister.

    Evrim’in ilk yarısını izlerken aldığı kötü eleştirilerin belki gerçekleşmeyen beklentilerden kaynaklandığını düşündüm. Daha hızlı bir gerilim olarak pazarlanmış olan filmi izleyenler, bu kadar ağır bir tempoya sahip, egzistansiyalist bir bilim-kurgu bulunca belki sıkıldılar. Eğer bu yapım daha düşük bütçeli, A-sınıfı yıldızlardan yoksun bir proje olsaydı belki daha iyi bir tepki alırdı diye düşündüm.

    Fakat filmin ikinci yarısına yaklaşırken bu eleştirilerin sebebini biraz daha anlamaya başladım. Will, bilinci internete aktarıldıktan sonra çölün ortasında bir kasabada nanoteknoloji üzerine çalışan bir bilim şehri yaratıyor adeta. Bu noktadan sonra senaryo, dört-beş filmlik fikri 45-50 dakikaya sıkıştırmaya çalışarak odaksız bir bilim-kurgu bulamacı sunuyor.

    Sanki birden aksiyon-gerilim kırması olması gerektiğinin farkına varan Evrim, ilk yarısında yarattığı ciddi atmosferi birden rastgele özel efekt dolu karmaşık bir aksiyon/bilim-kurgu ile yerle bir ediyor. Will, yarattığı nanoteknoloji ile kasabanın hasta sakinlerini iyileştirebilip bilincini onlara aktarıyor. Bu teknoloji sayesinde hemen kendi vücudunu yenileyebilen, süper güçlere sahip olan bu insanlar ayrıca Will’in kölesi oluyorlar. Daha sakin bir bilim-kurgu izlerken kendimizi birden X-Men ve Terminator kırması bir gişe filminin içinde buluyoruz.

    ABD devleti ve gerçek yaşamda bin yıl geçse beraber çalışmayacağı siber-teröristler Will’i alaşağı etmeye kalkışırken Will’in karmaşık motivasyonları filmin ortaya attığı insan/yapay zeka evrimi temalarını havada bırakıyor. Filmin yavan finali ise Independence Day’in virüs numarasını hatırlatarak iyice dibe batıyor.

    Belli bir profesyonelliğe sahip, fakat hemen hiç bir seyirciyi tam olarak tatmin etmeyecek bir yapım Evrim. Fragmanların vaad ettiği CGI efektlerle dolu bir aksiyon/gerilim bekleyen seyirci ilk yarıda bayağı sıkılacak, yapay zeka üzerine daha felsefi bir bilim-kurgu bekleyen seyirci ise ikinci yarıda odaksız ve karmaşık bir Hollywood eğlenceliği ile karşılaşacak. Fakat asıl trajedi bu denli yaratıcı bir konseptten bu kadar orta karar bir yapım çıkmasında.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top