Hesabım
    Upgrade
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Upgrade

    Benim şimdiki zamanım ve dünyanın geleceği...

    Yazar: Fatih Yürür

    Kabul edelim, Avustralya’nın bağrından kopup gelen bu draje ama bir o kadar da merak uyandırıcı siberpunk güzellemesi, “sürpriz” kelimesinin kalibresini doldurmuyordu belki ama çölde vaha peşine düştüğümüz şu kısır günlerde, türün meraklılarının yollarına güller sermesi de işten değildi. Upgrade, 5 milyon dolar gibisinden ultra düşük bir bütçeyle bile işler ve eğlenceli bir siberpunk örneğinin doğumuna tanıklık edebileceğimizin en taze kanıtı olabilir miydi peki? Neden olmasın?

         İlginçtir. Milenyum sonrasında gözlemlediğimiz, teknolojik vites artışına rağmen, perdede etkileyici siberpunk örnekleri göremedik. Türün en cafcaflı örneklerini 90’lı yıllarda bıraktığımıza kendimizi inandırdığımız bir dönemde; önce video oyun piyasasında pek çok kaliteli siberpunk mahsulü türemeye başladı. Altered Carbon gibisinden taze eserlerin, Netflix gibi alıcısı bol platformlarda boy göstermesi ya da Blade Runner efsanesini  tartışmalı geri dönüşü sayesinde, özlediğimiz tonlarda siberpunk ürünleri tüketerek ihya olduk diyebiliriz.

          Yine ilginçtir, kamera önünden yönetmen koltuğuna transfer olan ve ilk uzun metrajlı filminde James Wan’ın korku mitosunu alıp, kendine has bir forma büründüren (ki başarısı bir miktar tartışmalıdır) Leigh Whannell, Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 ile arenaya giriş yapmıştı. Whannell’in hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği ikinci yapım olan Upgrade ise, her ne kadar gişede fırtınalar estirmese de, prestij açısından çok daha farklı bir döneme girdiğinin kanıtı niteliğinde.

          Filmin konusu, 80’li ve 90’lı yıllarda karşımıza çıkan siberpunk örnekleri ve akla gelebilecek her türden vigilante temasıyla aşağı yukarı aynı rotayı izliyor. Wagner ve Ezquerra ikilisinin yaratımlarına fazlasıyla yakın bir gelecekte, yine ortalıkta akıllı cihazların, implantların, teknik üniteler ile kaynaştırılmış insanların cirit attığı bir ortamdayız. Bu evrende günümüzün standartlarını sürdürmeyi başaran eski kafalı bireyler de var tabi. Onlardan biri ise teknoloji ile arasını asla sıcak tutamayan Grey. O ve onun teknoloji şirketinde çalışan, hayat felsefesi açısından da taban tabana zıt bir noktada duran karısı Asha, sebebi bilinmeyen bir saldırıya uğrar. Saldırı sonrasında Asha hayatını kaybeder, Grey ise felç kalır. Her zaman uzak durmaya çalıştığı teknolojik düzeneklerin esareti altında kalan genç adamın yardımına ise; Eron adındaki egoist bir dahi yetişir. Teknoloji ile arası berbat olan kovboy ruhlu Grey, dizginleri “öcü teknolojinin” ellerine vermek üzeredir.

          Eron’un, üzerinde çalıştığı “çok gizli” projeyi, bir nevi önizlemesini yapmak adına altın tepsiyle Grey’e sunması, genç adamın ayağına reddedilmesi imkansız bir fırsat getirir. Stem adı verilen ve demo aşamasındaki bu buluş(!) Grey’e hayatını ve biraz daha fazlasını geri kazandırabilecek kalibrededir. Grey her ne kadar septik davransa da, bu fırsatı geri tepmez. Hatta Stem’i, intikam almak için bir araç olarak kullanmaya karar verir. Böylece, tarihin en kapsamlı biyomekanik füzyonu olarak tabir edilen Stem, Grey ile pragmatik bir işbirliğine girişir.

           Yönetmen Whannell, öyküyü formalite icabı şişirecek bütün hamlelerden uzak durur. Hikâyenin arka planını dolduran evrenin dinamiklerine dalıp, derinlerine inmez. Zaten arka planın tüm ögeleri, alıştığımız türden yakın gelecek tasvirlerinin abecesinden sapmaz. Whannell, bu ön kabule izleyicisini de hızla alıştırdıktan sonra, bütün enerjisini ana karakterin intikam sırasında kullandığı teknik enstrümana yönlendirir. Grey’in haşatını hızlıca çıkarır ve kısa sürede onu bir ölüm makinesi haline getirecek klişeleri sıralar. Prolog kümesine dahil olan tüm elementleri ışık hızıyla geride bırakır. Bu hızlı hamlelere rağmen de kofluğa düşmeme başarısını sürdürür. Teknofobiye ya da teknokrasiye karşı duyulan güvensizliğe dair yarına kalabilecek birkaç ufak tefek kelam etmekten de çekinmez. Her ne kadar bu söylemler “bir icadın 10 kişiyi işsiz bırakacağına” dair köhnemiş düşüncelere dayansalar da…

           Yönetmen Whannell’in en büyük kozu hiç kuşkusuz içerikten çok biçimdir. Karanlık, kasvetli fakat çizgi üstü bir görüntü yönetimi ile beslenmiş mekân tasarımlarının lezzetini tartışmak mümkün değil. Stilize grafik şiddet sayesinde yer yer Cronenberg’i bile kıskandıracak yeğinlik dozajı ile taçlandırılması da cabası. Hatta pek çok açıdan ExistenZ’i andıran bir görsellik içerdiğini de söylemeden geçmek olmaz. Ayrıca tüm kırçıllı grafik şiddet bileşenlerine rağmen temiz ve kararında bir aksiyon deneyimine kapı açtığı da aşikar.

            Whannell büyük büyük büyük ağabeyi The Matrix’te olduğu gibi kung fu koreografilerinden ve western estetiğinden de pek çok şey ödünç alıyor. Meselenin görsel boyutu Upgrade’in albenisini artıran yegane unsurlardan biri. Diğer taraftan çok zengin bir referans listesine de sahip. 2017 tarihli Observer adlı video oyunu da başta olmak üzere Ion Storm mahsulü Deus Ex ve devam halkaları, Verhoeven imzalı Robocop (ki yabancı basında Liam Neeson’ın Taken filmiyle Robocop’un başarılı bir evliliği olarak da lanse edildi zaten), Ex- Machina ya da Richar Stanley imzalı ve değeri asla teslim edilememiş olan Hardware… Herhangi bir siberpunk filmini, standart bir vigilante öyküsü ile birleştirdiğiniz takdirde Upgrade’in kimyasını tutturabilmeniz mümkün!

          Peki o halde Upgrade’in bu kadar abartılmasının ardındaki sebep ne olabilir? Hiç kuşkusuz basitliği! Kırçıllı olmak adına elindeki hikayeyi karmaşıklaştırmak yerine, hızla kana karışan bir yapım duruyor karşımızda. Yönetmen Whannell, öncül örnekler kadar derine dalmadan, pürüz oranını minimuma indirdiği, türün sevenleriyle dost bir vitrin inşa ediyor. Özellikle de siberpunk meraklılarını yaklaşık bir buçuk saat boyunca hipnotize edecek, renkli bir vitrin… Diğer taraftan, Tom Hardy’e olan benzerliği dışında sinemaseverlerin mavrasına bahis olamayan Logan Marshall – Green için geç de olsa radikal bir sıçrama şansı sunduğunu da belirtmeden olmaz. Her halükarda, karşımızda siberpunk kültüne dair pek çok şeyi hatırlatacak, kalorisi az ama lif yönünden zengin bir seyirlik duruyor!

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    • wqeqew
      ne kadar boş yorum yapıyorsun amk
    Back to Top