Hesabım
    Hayatboyu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Hayatboyu

    Hem tensel, hem de tinsel yalnızlık, üstelik hayat boyu...

    Yazar: Alper Turgut

    Malumunuz, bizde kent ve kentli filmleri pek çekilmez, taşra, köy, kasaba öykülerinden ise vazgeçilmez. Kent filminden anladığımız, büyükşehirde tutunmaya çabalayan taşralıların hikâyesidir, kentli entelektüelleri yaratamadıkça, çoğaltamadıkça, mevzumuz da doğal olarak budur. Hani birileri aklı evvellik yapıp, kırsalı aşağıladığımızdan dem vurmasın sakın, benim anlatmaya çabaladığım mesele bu değil; kentlileşmiyoruz, şehri kocaman bir köye çeviriyoruz gibi sosyoekonomik, kültürel tespitlerden ziyade, kent insanın iletişimsizliğini, kalabalıklar içerisindeki yalnızlığından dem vuruyorum, “Hayatboyu” filmi, işte tam da bu nedenle, çok önemli bir proje…

    Kurgusuna rağmen, dokümanter bir işçilik diyebileceğimiz, iyi kotarıldığını düşündüğümüz ve pek sevdiğimiz Köprüdekiler’in (İstanbul, Adana ve Ankara film festivallerinde en iyi film ödüllerini almıştı) ardından, Aslı Özge, kurmaca bir yapımla İstanbul’un yoksullarından orta sınıfa geçiş yapıyor, “Beyaz Türkler” dediğimiz kesimi odağına alıyor. Gelelim oyunculuklara… Defne Halman’ın cüretkar oyunculuğu (bizim memleketimizin algısına göre elbette, yabancı bir oyuncu için soyunmak cesaret işi değil, rolünün gereğidir) filmin katıldığı festivallerde nasıl ıskalandı, anlaşılır gibi değil! Ödüllük bir performans idi, jüriler görmedi, hakkını vermedi, ne yazık ki… Diğer başrol Hakan Çimenser de rolünü iyi sırtlıyor, belirtelim. Hayatboyu, uzun yıllar boyunca örselenmiş, aslında bitmiş bir evliliğin, belki çocuk hatırına sürdüğü, bildik, çok işlenmiş ve küçük bir öykü, özetle… Aldatmak, aldanmak, hatayı kendinde aramak, esriyen bedenlerde suçu bulmak… Karşı tarafın vazgeçmişliğinin yükünü üstlenmek, yarından ürkmek, tüm alışkanlıklardan sıyrılmakta zorlanmak... Belki hep beklersin bunu, ama kendine bile itiraf edemezsin, hazırlıksızsındır çünkü… Ölü bir ilişkiden kolayca kopamamak, bu herkesin başına gelebilir, hüzünlüdür, yaralayıcıdır, toparlanmak zaman alır, ancak son nokta konulmalıdır. Tekdüzelik ve tutkusuz kalmak, çok da özlenecek bir şey değildir, yeniden yaşamak ve soluk almak gerekir.

    Ancak ve ancak, dışarıya yansıtılan uyumlu ve mutlu çift tablosunu bozmak kolay olmuyor, kadınların, erkeklere maddi olarak bağlı kalması, özellikle kentli ve gelirli kadın için pek sorun değil, meselemiz haliyle toplum, açarsak, iş arkadaşlarınız, çocuğunuz, sülaleniz, dostlarınız, yabancılar, sizleri parmakla gösterecek ya, role devam etmek için bazen yatak, bazen de ev ayrılıyor. Taraflar sürünüyor ama evlilik oyunu da sürüyor. Hissizliğe devam, kanıksamak tam gaz, çıkışsızlık ve sıkışmışlık haliyle… Karşılığı ne? Hem tensel, hem de tinsel yalnızlık, üstelik hayat boyu… Çiftlerimize kocaman bir alkış!

    Hayatboyu, kuşkusuz haftanın en iyi filmi, kentli insanların öyküsünü resmetmesi dahi övgüye değer. Modern kentin, hayli eğitimli, parası pulu yerinde, lakin mutsuzluğun dibinde yer alan insanlarına, yani giderek gerçeklikten kopan, sanallaşmaya başlayan bireylerine dair, keşke daha çok film çekilebilse… Hatta bu yıl gösterilen ve hala vizyon sırası bekleyen yerli işi yapımlar arasında, Hayatboyu; Sen Aydınlatırsın Geceyi, Köksüz, Yozgat Blues, Daire ve Gözümün Nuru ile birlikte, bir elin parmaklarını zar zor geçebilen iyi filmlerden biri. Kesinlikle seyretmeli…

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top